İnanıyordum ki, bir insanı gözlerimle öldürebilirim Susmayı kelimelere tercih ettiğim zamanlarda Sesime hangi duayı yakıştırabilirim Durdurulamaz çığılar başlatmışken çığlıklarımla Tanrıyla arama bir kedi daha sokabilirim Nafile yardımlar, yaşamakla verdiğim savaşımda Varlığımı hangi felsefeye dayandırabilirim Beşir Fuat'ı anmadığım anlarda Ve nasıl sona ulaşabilirim Böylesine asi bir çocuk edasıyla Çıktığım sınav kağıdına karaladığım satırlarda yasını tutuyorum kalemimin İnandıramadım samimiyetine kalbimin Vah! Ki ne vah... Didar ÇAVDARCI
4.Gün Suskunluk yorucu bir çaresizliktir. Bunu ben demedim. Bunu diyen kişiyi tanıyorum. Bu sabah çayımı içerken siyah buzdolabımın eskisi kadar siyah olmadığını fark etmemin yanında içimde biriken ölüm korkusunun yalnızlıkla buluştuğunu hissettim, unutamadığımız anılar bize cehennemden kesitler sunuyordu; dün ise bir kaplumbağanın Anahtarcı’dan daha uzun yaşayabildiğine şahit olmuştum. Bütün bunlar bugün nereye gitmem gerektiğine karar verdirtti bana: Anahtarcı’nın mezarını ziyaret edecektim. Sokağa çıktığımda eskiden bana gülen insanların o an için benimle ilgilenmediklerini fark ettim. Uzun olan elimle kamburumu kontrol ettim, yerinde duruyordu. Benimle dalga geçmelerinin nedeninin Anahtarcı olduğuna inanmak istiyordum. Bu mümkün müydü? Tüm kötülük Anahtarcıdaydı ve artık o satışlarını cehennemde yapacaktı! Atabildiğim kadar hızlı adımlarla bir çiçekçiye gittim. Çiçekçi kadını betimleyemeyecek kadar fazla işim vardı. Ona “kötü” bir adamın mezarına bırakılabilecek en güzel çiçe...